25 Nisan günü başladım ve 27 nisan günü bitirdim 60 sayfa bir kitap zaten ve çok da sürükleyici bir hikayesi var. Amok Koşucusu’nun ne olduğunu altta kitapta tasvir edildiği şekliyle yazacağım, kitapta bir kadının peşinde aşkı ile sürüklenen bir adamın Amok Koşucusu’na dönüşmesinin hikayesi anlatılıyor. İnsan kitabı okuduğu zaman diyor ki acaba ben neyin peşinde bir amok koşucusu olmuş olabilirim. İnsan bir amaç bir ideal veya aşk veya ailesi veya sevdiği kadın veya işi uğruna amok koşucusuna dönüşüyor olabilir mi? Kendinizi öyle göremiyorsanız çevrenizde hiç mi yok şöyle yakınınızdaki insanları bir gözden geçirin. Zweig kitaplığına ısrarla dalmadım uzun zaman bekledim fakat bu kitabı yoğun tavsiyeler nedeniyle bi aradan çıkarmak istedim. Şimdiyse devam eder miyim bilemiyorum. Her halükarda okuduğuma değen bir kitap. Herkese tavsiye ederim. Kitabı okurken biraz Sebahattin Ali esinlenmesi gördüm hatta Kürk Mantolu Madonna canlandı gözümde yani ondaki gibi bir aşk anlatılıyor. Tabii herkeste aynı etkiyi yaratmasını ummuyorum.
“Amok’un ne olduğunu biliyor musunuz?”
“Amok mu?.. Sanırım hatırlıyorum… Malezyalılarda görülen bir tür sarhoşluk…”
“Bu sarhoşluktan daha fazla bir şey… bu delilik, bir tür insan kudurması… ölümcül, anlamsız bir saplantının krize dönüşmesi hali, bunu başka hiçbir alkol zehirlenmesiyle kıyaslayamazsınız… orada kaldığım süre içinde bizzat ben de birkaç vakayı inceleme fırsatı buldum -söz konusu başkalarının derdi olunca nasıl da hep daha zeki ve daha nesnel oluruz-ama kaynağının korkunç gizemini ortaya çıkarmayı başaramadım. Bir şekilde iklimle ilgisi vardı, ani bir patlama noktasına gelinceye kadar sinirler üzerinde bir fırtına gibi baskı yaratan o boğucu, yoğun atmosferle… Sonuç olarak Amok… evet, Amok şöyle bir şey: Bir Malezyalı, son derece sade, son derece iyiliksever bir insan, içkisini içiyor… orada öylece oturuyor, duygusuz, umursamaz, donuk… tıpkı benim odamda oturduğum gibi… ve birden ayağa fırlıyor, hançerini kapıyor ve sokağa koşuyor… dosdoğru koşuyor, hep dosdoğru… nereye olduğunu bilmeden. Yolda karşısına ne çıkarsa çıksın, insan, hayvan, hançeriyle vurup yere seriyor ve kan sarhoşluğu onu daha da öfkelendiriyor… Koşan adamın ağzından köpükler saçılıyor, delirmiş gibi uluyor… ama koşmaya devam ediyor, koşuyor, koşuyor, artık ne sağa bakıyor ne solda duruyor, sadece tiz çığlığıyla, elinde hançeriyle öyle korkunç bir halde ileriye doğru koşmaya devam ediyor… Köylerdeki insanlar bir Amok koşucusunu hiçbir gücün durduramayacağını bilirler… onun koşarak gelmekte olduğunu gördüklerinde herkesi uyarmak için bağırırlar. ‘Amok! Amok!’ ve herkes kaçışır… ama o koşmaya devam eder, hiçbir şey duymaz, sürekli koşar, hiçbir şey görmez, karşısına çıkan her şeyi yere yıkar… ta ki biri onu kuduz bir köpek gibi vurup yere serene ya da kendiliğinden köpükler içinde yere yıkılana kadar…”
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.