Etiket: uzun hikaye

106 – Yaşar Kemal – Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana (Bir Ada Hikayesi – 1)

25 Eylül akşamı başladım okumaya 1 Ekim akşamı yani 7 günde bitirdim. Bir son dönem Yaşar Kemal klasiği. Usta yine destan anlatmış. Efsunlu bir şeyler var anlatımında mistik bir koku. Temelinde anadolu insanı olan son derece insanı duygularla sanki kendi aklından geçenlerin muhasebesini yaparmış gibi okuyorsunuz kitabı baştan sona.

“Onlar, yaşadıkları sürece, bir kuytuda bitmiş som mavi bir çiçeğe dokunmaya kıyamadan, gözleriyle olsun bir kezcik hiç okşamışlar mıdır, iliklerine kadar sevinçten titreyip, iliklerine kadar bir mavi sevince kesmişler midir? Bir yağmur yeli sonrası, inen iri damlalar dünyayı toprak kokusuna boğmuşken, içleri pır pır ederek, derin derin bu dünyanın güzel kokusunu ciğerlerinin köküne kadar içlerine çekmiş, şu dünyaya, doğacak güne, toprağı yaran filize, açtı açacak tomurcuğa, bir çocuğun kapıp koyverdiği gülüşüne hayran kalmış, yaşama bir kez minnet duymuş, çok şükür dünyaya gelişimize, demişler midir? Şu deniz beyazken bir yaratılışın, ışığın, tanyerlerinin yeliyle birlikte esmesinin güzelliğinde, tadında eriyip, bu tansığa karışıp uçmuş gitmişler midir?

39 – Orhan Kemal – Dünya Evi

14 Eylül Perşembe aksaminda başladım okumaya. Daha ilk kapağını açmamla 62 sayfa okumuşum. Sanki yazar kendini anlatır gibi. Biraz özgeçmiş roman olmuş sanki. 19 Eylül aksaminda bitirdim. Bir sure okumaya ve yazılarıma ara vermek zorundayım. Çünkü Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Görevde Yukselme sınavı yapmaya karar verdi 11 Kasımda yapılacak sınava kadar yazılarıma ara veriyorum. Sınavdan sonra görüşürüz.

“Mal, mülk, para… Kafa zenginliği olmadıktan sonra neye yarardı? Hic bir zaman sadece mal mülk düşünmemişti. Kitapları vardı. Kitaplarının dünyasına kendini kaptırmıştı. Onlar, o kitapları yazanlar gibi olabilmek istiyordu. Olamazmış, önemli değildi. Günün birinde olabilmek ümidini yaşatıyordu ya. Yetiyordu.”

38 – Yaşar Kemal – Hüyükteki Nar Ağacı

13 Eylül Çarşamba günü aldım kütüphaneden ve o aksam başladım okumaya, Perşembe günü öğle arasında bitirdim. Konusu cok sürükleyici. Etkileyen ve bırakmayan bir dili de var ama bittiği zaman insana yarım kalmış hissi veriyor. Kutuphanemizin kaynakları çok sıkıntılı. Keşke imkan olsa da daha fazla kitaba ulasilabilse. Mesela bi “İnce Memed” okumadan bu kitabı okumuş olmak pek bişey ifade etmiyor. Neyse hayırlısı.

20 – Sabahattin Ali – Kürk Mantolu Madonna

25 Şubat Cumartesi akşamı başladım okumaya ve 26 Şubat pazar akşamı bitirdim 160 sayfalık kitabı. Yaklaşık 5 – 6 saatte okudum tümünü. Bunda tabi 2 şubattan beri yaptığım hızlı okuma çalışmalarının faydası olmakla birlikte, kitabın hakettiği ünün payı yüksek. Uzun zamandir kendini böyle bir solukta okutacak bir kitaba rastlamamıştım. Konusu kadar anlatımı, düzgün Türkçesi ve akıcı üslubuyla çok okunanlar raflarının vazgeçilmez bir numarası olmayı hakettiğini ıspatlıyor.
” İnsanları, kendi cinslerinden biri üzerinde kudret ve salahiyetlerini denemek kadar tatlı sarhoş eden ne vardır?”

“İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rasgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.”
“Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim… Bu hal gerçi bir çok fırsatları kaçırmama sebep olurdu, fakat fazlasını isteyerek talihimi ürkütmekten her zaman çekinirdim.”

“Bir ruh ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu… Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk.”