Etiket: Üçlemeler

167 – Yaşar Kemal – Kale Kapısı- Kimsecik -2

18 Mayısta başlayıp 10 Temmuzda bitirdim bu yaklaşık iki ay süren okumanın nedeni sadece kitabın çok yavaş ilerlemesi değil tabii. Araya bayram girdi, seyahatler girdi, tembellikler girdi, gözlük numarasının ilerlemesi ile okumanın zorlaşması girdi, iş yoğunluğu ile yorgunluğun birleşmesi girdi…. Neler olmadı ki… Ama tabii hepsi bahane okumak isteyene bahaneler ne yapar? Bu postu şimdi yayınlayacağım ama bu kitaba ve serinin önceki kitabına dair söyleyeceklerim var. Bunu okuyan dostlarım bi ara yeniden gelip kontrol ederseniz sevinirim.

Eveet tekrar merhaba. İlk kitap, Van’dan birinci dünya savaşı sırasında Ermeni ve Rus işgalinden kaçarak önce güneydoğuya ordan da Çukurova’ya iltica eden bir ailenin yolda ve Çukurova’da yaşadıklarını konu almaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında geçen kitapta kürt aile yolda gelirken bir çalılığın içinde yüzü gözü yara içinde ve yaraları kurtlanmış açlıktan ölmek üzere olan ve dilini anlamadıkları bir çocuk bulurlar. Çocuğa Selman adını veren aile çocuğu tedavi edip sağlığına kavuşturur. Ailesi ve kim olduğuna dair hiç birşey hatırlamayan çocuğun geçmişinden hafızasında kalan tek şey kendi dilinde söylediği şarkı veya ilahi benzeri söyletilerdir. Çocuğu alan ailenin Çukurovaya yerleşince bir de çocukları olur(Mustafa). İşte ilk kitap ailenin bu iki çocuğu arasındaki gizli sevgi ve rekabeti konu alıyor. İlk kitabın kahramanı Selman anlaşıldığı kadarıyla bir yezidi çocuğudur. Yine muhtemelen ailesi mezalime uğramış ve aileden kurtulan tek kişi Selman olmuştur. Mustafa’ya duyulan sevgiyi içten içe kıskanan ve bir taraftan da Mustafa’nın sevgi ve güvenini kazanmaya çalışan Selman bütün bir kitap boyunca bu duygusal çelişkinin ikilemini yaşar ve birinci kitabın sonunda kendisini bu mutlak ölümden kurtaran ailenin babasını öldürür.

İkinci kitap Selman’ın dağa kaçması ve oradan Mustafa’yı da öldüreceğini ilan etmesi ve ailenin üstüne korku salması ile başlar. Bu sefer duygu selinde boğulacak olan Mustafa’dır. Selman’ın korkusuyla ne yapacağını şaşıran ve hayaller görmeye başlayan çocuk kendisi ve çevresi ile birlikte tüm hayatını bu mücadeleye adar. İkinci kitapta Mustafa’nın korkusunu sadece Mustafa değil okuyucu da iliklerine kadar hisseder. Hele o okuyucu kendini kitaba çok kaptırdıysa uykuyu durağı yitirir ve Selman’ı beklemeye başlar.

Üçüncü kitabı okumadan önce kendimi bu psikolojiden biraz uzaklaştırmak için farklı tarzlarda ve farklı yazarların kitaplarını okumam gerek. Kendimi üçüncü kitabı okumaya hazır hissettiğimde onunla ilgili izlenimlerimi de sizlerle buradan paylaşacağım. Okumanızı kesinlikle tavsiye ederim, özellikle Yaşar Kemal hayranlarının mutlaka okuması gereken çok zevk alacakları bir seri.

33 – Yaşar Kemal – Tanyeri Horozları

11 Haziran günü başladım okumaya. Bu ikinci Yaşar Kemal kitabımız. Önceki Sarı Sıcak küçük hikayelerden oluşuyordu. Bu tam bir roman, ama bu da ne yazık ki bir serinin ‘Bir Ada Hikayesi’ serisinin üçüncü kitabı. Tabii kütüphaneden kitap almanın da böyle bir sonucu olabiliyor. Serinin ilk iki kitabı nerede diyemiyorsun. İnşallah güzel bir okuma deneyimi olur. 24 Temmuz Pazartesi akşamı bitti. Güzel bir kitap, seri kitabı olmasi nedeniyle ortadan bir yerden başlıyor ve yine sonuçsuz bir yerde bitiveriyor. Bir çok soru cevapsız kaldı. Ama hem tema olarak hem anlatım ve konu olarak güzel bir öyküydü.

“(Sarıkamış’dan sözederek) Saklarlar doktor kardeşim. Savaşa girmeden öldürdükleri bir orduyu, ordunun yanındaki üç kolorduyu da saklarlar. Bir de Çerkeslerin, Karadenizin milislerini, bir de Kürtlerin süvari kolordusunu utanmadan nasıl açıklayabilirler doktor bey kardeşim, utanmadan nasıl, nasıl? ”

“Yalnız atları, denizi sevmek marifet değil, kurdu kuşu, yerdeki karıncayı, petekteki arıyı, dünyada ne var ne yoksa, taşı toprağı, esen yeli, kayan yıldızları, her şeyi her şeyi taa iliklerine, taa yüreğinin köküne kadar seveceksin. Dünyayı okşamaya doyamayacaksın.”

“Tabiat bizden her zaman akıllıdır. O ne istediğini herkesten iyi bilir. İnsanoğlu dedikleri acayip yaratığın işi sadece bozmak, yıkmak olmuştur. Kendi yüreğini bile yürek olmaktan çıkarmıştır.”

“Dünyayı yaşamak hangi şartta olursa olsun bir sonsuzu yaşamaktır.”

“Hastanemiz olan yıkık kilisede yatan, her gün biraz daha ölüme giden, yaşamasının çiğ bir pamuk ipliğine bağlı olduğunu bilen , bizim de her dakika ölümünü beklediğimiz ağır yaralı Erzurumlu Cemşit hayata öyle bir asıldı ki, kolsuz, bacaksız, soluksuzken, kurtulduğunu söylediğimizde, biliyordum, dedi, ölümün olmadığını biliyordum, dedi. Biz, yaşamanın insan için ne olduğunu İşte o zaman yüreğimizin kökünde duyduk. Yaşamanın sonsuz olduğuna inanmayanlar Erzurumlu Cemşidi görselerdi dünyaya geldiklerinde dolayı, değil ölüm korkusu, iyi ki böyle bir dünyayı gördük, diye mutluluktan her an uçarlardı.”

“Ben Binboğa dağlarından olurum. Binboğa dağlarına askerlikte Toros Dağları diyorlar. Bize oralarda eskiden ağaç erleri derlermiş, şimdi Tahtacı diyorlar. Bizim hepimiz, kendimizi bildik bileli ağaç keser tahta biçeriz. Bizim dedelerimizin, dedelerimizin dedelerinin de, daha ötelerinin de işleri buymuş.”